2. Kocaeli Sanat Fuarı

KARMA SERGİ OLARAK GERÇEKLEŞTİ


BAHADIR BARUTER
CAN TATLIPARMAK
EMEL AKIN
ERKMEN SENAN
ECEŞAN ERDEM
FÜSUN SÜNNETÇİOĞLU
HALİL YAVUZ ERTÜRK
ZULAL ÜŞENMEZ ERTÜRK

1 Mayıs/ Mayday

Çukurcumart’ta 1 Mayıs / 01.05 KUTLAMASI
TÜRKİYE’DE ilk kez 1 Mayıs 1923’te resmi olarak kutlandı. 1923’te işçi bayramı ilan edildi. 1924’te kitlesel kutlamalar yasaklandı. 1935’te bahar ve çiçek bayramı oldu, ücretsiz tatil günü ilan edildi. 1977’de İstanbul Taksim Meydanı’ndaki kutlamalarda çıkan olaylarda 34 kişi öldü. 1981’de MGK 1 Mayıs’ı tatil günü olmaktan çıkardı. 1996’da Taksim Meydanı’nda gösteri yasak olduğu için Kadıköy’de eylem yapıldı. 3 kişi hayatını kaybetti. Kadıköy de 2005’e kadar 1 Mayıs kutlamalarına yasaklı kaldı. 2007’de 1 Mayıs Taksim’de kutlandı ve bir kişi hayatını kaybetti. 2008 Nisan ayında Emek ve Dayanışma Günü olarak kutlanması kabul edildi.

Kalabalık kitlelerin uyanma serüveninde eğer sınıf savaşı günümüzde ırk savaşına dönüştüyse insanlık daha geriye gitmiş olabilir . 1 mayıs sınıf savaşının kazanılmış günüdür.
1 Mayıs 2010’da Çukurcumart’ta Bayram Var. 1 Mayıs’ı, emeğimizi kutluyoruz!

BİR MAYIS ve BAYRAM
1 mayıs sınıf savaşının kazanılmış günüdür ki doğanın çağrısına kulak verilmiştir kırlara gidilmiştir.


‘’BİR MAYIS ‘’
BİR MAYIS sabahı, BAHAR VE İŞÇİ ayrı yataklarda uyanmışlar.işçinin yapacak çok işi varmış Bahar la o gün illegal bir mitinge katılacakları için çok heyecanlıymışlar. BAHAR ömrünün BAHARındaymış, gel gör ki İŞÇİnin çalışma şartlarından iyice tiridi çıkmış. Ve O GÜN doğa İŞÇİ ye bir oyun oynamış onu uyandırmış. İŞÇİ BAHARla birlikte uyanan içindeki kıpırtıyı, daha yakından takip etmek için fabrikaya çıkan bir patikadan sapıp, İŞ’e gitmemiş, İŞ’i bilmiş. Ateşler yakmışlar, üstünden atlamışlar, şarkı söyleyip el çırpmışlar 'İŞÇİ ve BAHAR'.BAHARla İŞÇİnin bu aşkı dillere destanmış. İki sevgili birbirlerine kavuşmak için 1 MAYISI beklemişler. O günden sonra BAHARın BAYRAM adında bir çocuğu olmuşmuş…
Can Tatlıparmak

  • CAN TATLIPARMAK
  • ECEŞAN ERDEM
  • EMEL AKIN
  • ERDİNÇ ÜNLÜ
  • ERKMEN SENAN
  • HALİL YAVUZ ERTÜRK
  • ZULAL ÜŞENMEZ ERTÜRK

‘’


‘’

Bitmiş eserler hakkında konuşmak mümkün müdür? Hangi kişisel zihin oyunları sanatın olduğu anı anlatabilir.Sanat eserini gördüğümüz an sanat çoktan sona ermemiş midir?Jean Luc Nancy' ye göre; sanat olur ve olduğu gibi kaybolur.Geriye kalan sanat değil iştir.Diğer bir deyişle, ' bir tarz bir tavır, farklı duyularla iletişim kuran bir titreşim modu, belirsiz yol ağlarının içinden sanatın olduğu ana işaret eden ritmik bir referansdır.'


‘’

Is it really possible to speak about completed art works? Which suppositions, inferences or any other intellectual game can disclose the moment of art? When we find the opportunıty to see the artwork , has'nt art already ended ? As Jean-Luc Nancy writes, 'as soon as it takes place ,art vanishes, it is an art, the latter is a work, which is a style, a manner a mode of resonance sensuous register, a rhythmic reference back through indefinite networks.'

  • BAHADIR BARUTER desen, resim
  • BEGÜM BİRGÜL fotoğraf
  • BEYZA BOYNUDELİK resim
  • CAN TATLIPARMAK resim, yerleştirme, müzik
  • CEMAL GÖKHAN SÖYLEYEN resim
  • FÜSUN SÜNNETÇİOĞLU resim, gravür
  • KEMAL KIZILTOPRAK resim
  • SENEM DİYİCİ resim, müzik

' Eser ! ' / ''WORK OF ART!''

' Eser ! '
Kutsallığını bir tarafa bırakacak olursak, sanat, üretim anında cisimleşen yaşantının sanatçıdan bağımsızlaştıkça özneleşmesi; izlenildiğinde dile gelmesi, tıpkı diğer özneler gibi sayıklaması, konuşması, kendine ait bir zamana dair safsatalarını yaymasıdır. 'GÜZEL' olan izleyiciyi de bu özel atmosfere ve zamana inandırır. Çizgiyi çeken ve izleyen 'ESER' de buluşur aynı zamanı paylaşırlar.


''WORK OF ART!''
Not to mention the holiness of it, 'art' is the experience that becomes an object during production and at the same time it gets personalized while it becomes independent of the artist. When it gets perceived, it articulates for itself, it wanders, talks, spreads casuistry just like the other persons do. 'THE BEAUTY' is that it makes the audience believe in this very special atmosphere and time. The art workers who draws the line meet with the audience at 'The Work of Art' and share the same breathes and moments.
Independent artists who share their own agenda with their personal approaches and techniques and the place-space 'çukurcumart' that witnesses this experience/situation. The transformation of human into art.
  • ALEV OSKAY seramik
  • BAHADIR BARUTER desenler
  • CAN TATLIPARMAK resim, heykel, yerleştirme, müzik
  • CEYLAN DÖKMEN heykel
  • ERİM BAYRI heykel
  • EMEL AKIN resim, gravür
  • HÜMA BİRGÜL resim
  • ÖZGÜR ÜLKÜN desenler
  • SİBEL ARAS resim
  • ZEYNEP BARANSEL gravür
  • NİLÜFER ORMANLI music performance

Müzik ve İnsan Beyni - Nezih Onur


SAĞLIK, MÜZİK İLE DAHA SAĞLIKLIDIR!

(Ülkemizin ve dünyanın günlük olaylarından, sahtekar politikacılar ile petrol, silah ve para tüccarlarının rezil maceralarından, artık leblebi-çekirdek yemek gibi işlenen cinayetlerden, çevre kirliliği ve küresel ısınma tehditlerinden, gittikçe yozlaşan şehir ve taşra insanlarından ve onların yoz ilişkilerinden söz etmeye biraz ara verelim ve belki de tüm bu sorunların çözümüne biraz katkısı olabilecek, şöyle iç açıcı bir konuya değinelim bugün.)

Beyin sağ ve sol olmak üzere iki yarım küreden (Lob) oluşur. Bu loblardan biri daha çok duygusal konularla ilgilenirken diğeri ise daha çok sayısal konularla ilgilenir.

Bu iki lobu birbirine bağlayan bölüm corpus callosum olarak isimlendirilmiştir.

Müzik hem duygusal hem de sayısal unsurlar içeren bir olaydır.

Müzikle uğraşan insanlar beynin her iki yarım küresini de kullanmak durumundadırlar. Bu yüzden, bu insanlarda, iki lob arasındaki geliş-gidiş’ler normale göre biraz daha fazla olduğundan, bu trafik yoğunluğu “corpus callosum”un normale göre biraz daha fazla genişlemesine neden olur.

Bu iyi bir şeydir! İki lob arasındaki iletişim artar, beyin daha rahat ve hızlı çalışır.

Bu durum sinirbilimci Gottfried Schlaug ve bazı meslektaşları tarafından – aslında çok yakın bir geçmişte – 1995 yılında ortaya konulmuştur.

(Yine de, bazı muhalifler bu durumun müzikle uğraşmaktan değil de doğuştan olduğunu ileri sürmüşlerdir.)

Fakat, daha sonra, bu muhalif çıkışlardan canı sıkılan Schlaug iki meslektaşı (Marie Foreard ve Ellen Winner) ile birlikte Harvard Üniversitesi’nde yaptıkları araştırmalarda, 6’dan 9 yaşa kadar olan çocuklara – tabi ki çocukların kendi istekleri doğrultusunda – üç yıl süresince ve haftada en az iki buçuk saat çeşitli çalgıları öğretmeye çalışmaları neticesinde, çocukların “corpus callosum”larında %25’e varan büyümeler tespit etmişlerdir.

Bu tartışmalar bir yana, günlük hayatta daha çok sayısal olaylarla haşır-neşir olan insanların eksiklerini duygusal bir olayla tamamlama (compensation = telafi etme) gereksinimi de vardır. Yoksa, Albert Einstein’ın keman çalmasını yalnızca sıradan bir hobi olarak mı açıklayacağız? Kaldı ki, müzik duygulara (sesler, notalar, tınılar, vs) hitap ettiği kadar matematiksel de bir olaydır (ritm, zamanlar, vs). Peki ya aynı Einstein’ın gazetecilere dil çıkartmasına ne diyelim? O da bir “komedyenlik” değil midir, yani (güzel) “sanat”ın bir başka şekli?

(Not: Matematik te bir sanattır tabi, yapan eğer onun sanatçısı ise! Hem de “güzel” bir sanattır, yaşamın bir başka açılımı olduğunu anladığımızda!)

Brain And Cognition adlı bilimsel dergide yayınlanmış olan bir yazıda Vanderbilt Üniversitesi psikologlarının elde ettiği bulgulara göre, profesyonel müzik eğitimi almış olan kişilerin, almamış olanlara göre, daha yaratıcı bir düşünme tekniği geliştirdikleri ve beyinlerinin her iki lobunun ön kortekslerini birlikte ve daha dengeli kullandıkları belirtiliyor.

Müzisyen, bir taraftan notaları ve ritmleri beyninde düşünürken bir taraftan da elleri (ve hatta ayakları) ile bu düşünceleri uygulamaya sokmakta ve senkronize tek bir müzik parçasına dönüştürmekte ve bunları yaparken de beyninin her iki yarım küresinde bir takım önemli faaliyetler olmaktadır.

Beynin her iki lobunda aynı anda gerçekleşen bu faaliyetler neticesinde, iki lob arasındaki bağlantı, yani “corpus callosum”, zamanla genişler. Bu ise iki lob arasındaki ilişkinin rahatlaması ve zenginleşmesi demektir. İşte böyle kişiler “daha yaratıcı bir düşünme tekniği” geliştirebilirler.

Müzik dinlemek iyidir, hoştur da, onu yapmak, yapmaya çalışmak daha da iyidir, daha da hoştur ve hatta gereklidir! Şu günümüz dünyasına, şu dünya yöneticilerinin dünyamıza yaptıklarına bakınca bunun eksikliği ayan-beyan ortada zaten!

Bu yüzden, çocuklarımızı ve kendimizi bu işe – kıyısından, köşesinden bile olsa – biraz bulaştırsak ve bunu olabildiğince erken yapabilsek çok iyi olur diyorum. Bunu yaparken, şunu da düşünmeliyiz ama: Japonya’daki Suzuki okullarında küçük çocuklar önce okulun içinde serbestçe gezinmeye bırakılırlar bir süre. Bir taraftan da, hangi çocuğun hangi enstrümana ilgi duyduğu gözlemlenir ve ona göre bir eğitim başlatılır. Gerçi birçok konservatuarda öğrenciler kendi vücut yapılarına göre bir enstrümana yönlendirilir, ama ilgi duymak daha başka bir şeydir.

Sağlık, müzik ile olduğunda daha sağlıklıdır!